Gaz mı, gaf mı, gaflet mi?


Civan Değer yazdı

Bir taraftan Barış Süreci ve silah bırakma konuşulurken, öte yandan Irak’ın kuzeyinde yürütülen sınır ötesi operasyonlarda yaşamını yitiren askerlerin ardından gelen “metan gazı” açıklaması, kamuoyunda sarsıcı bir etki yarattı. Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı, mağarada yoğun gaz birikmesi nedeniyle kayıplar yaşandığını duyurdu. Ancak bu açıklama, birçok çevre için tatmin edici olmaktan uzak. Botan Federasyonu ve İnsanlığa Hizmet İçin Varız Derneği Başkanı Özgür Mihyaz’ın yaptığı çıkış ise sadece acının değil, şüphenin de giderek büyüdüğünün işareti.

Mihyaz’ın dillendirdiği sorular, sadece bir mağaranın içinde ne yaşandığını değil, Türkiye’nin son yıllardaki güvenlik politikalarını, ordu içi dengeleri ve “bitirildi” denilen yapıların gerçekten ortadan kalkıp kalkmadığını sorgulanması gereken bir içeriğe sahip. Ve evet, bu sorular yalnızca bir sivil toplum temsilcisinin değil, milyonların zihnindeki soru işaretlerini yansıtıyor.

Gaz mı, gaf mı, gaflet mi?

Resmi açıklamada "metan gazı" deniliyor. Ama Mihyaz, haklı olarak şu soruyu soruyor:
“PKK yıllarca o mağarayı hastane olarak kullandıysa, neden o gaz o zaman kimseyi öldürmedi de şimdi Mehmetçikleri öldürüyor?”

Bu soru bir provokasyon değil; aksine bu ülkenin evlatları için hesap soran bir vicdanın ifadesi. Aynı mağaraya kim girdi, neyle girdi, bilgi verildi mi, önlem alındı mı, gaz maskeleri neden yoktu? Bu sorular cevap bekliyor.

FETÖ ve Ergenekon: Geride mi kaldı? Yoksa şekil mi değiştirdi?

Mihyaz’ın başka bir vurgusu daha çarpıcı:

“Acaba FETÖ, Ergenekon ve benzeri gruplar hâlâ aktif mi? Etkileri orduda devam ediyor mu?”

Bu tür şüpheler geçmişin karanlık hatıralarından bağımsız değil. Bu ülke ordusunun içinde sahte dijitallerle general indiren, darbe planlarıyla milleti birbirine kırdırmak isteyen karanlık odakları gördü. Bu nedenle, mağarada şehit olan askerlerle ilgili hiçbir şüphe hafife alınmamalı.

Barış süreciyle aynı güne denk gelen şehadet: Tesadüf mü?

Olayın bir başka çarpıcı yönü, şehit haberinin tam da barış görüşmelerinin dillendirildiği bir döneme denk gelmesi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile DEM Parti arasında yapılan temaslar, yeniden “PKK’nin silah bırakabileceği” tartışmaları… Ve aynı gün, sınır ötesinde yaşanan bu trajedi. Mihyaz’ın sorduğu gibi:

“Bu tarihsel çakışma bir tesadüf mü, yoksa barışı sabote etmeye dönük planlı bir hamle mi?”

Türkiye, barışa her yaklaştığında birilerinin düğmeye bastığı bir ülke. Bunu sadece tarih değil, bugünün gerçekleri de söylüyor.

Gaz maskesi yok muydu gerçekten?

Bir başka acı soru daha:
Dünyanın en büyük ordularından biri olan TSK, bu tür bir operasyona yeterli gaz maskesi olmadan mı girdi? Bu yalnızca teknik değil, stratejik bir zaafın da göstergesi olabilir. Milyarlarca liralık savunma bütçesiyle övünen bir devletin, bu kadar temel bir önlemi almaması nasıl açıklanır?

Sonuç: Soru sormak vatana ihanetse, cevapsızlık nedir?

Savaşın da, barışın da bedelini ödeyen halktır. Bu ülkenin evlatlarıdır. O yüzden soru sormak ne ayıptır ne ihanettir. Aksine bu topraklara sadakat, şüpheyi dile getirmekten geçer.
Şimdi hepimizin sorması gereken şudur:

  • Gerçekten ne oldu o mağarada?
  • Kim emir verdi, kim izledi, kim sustu?
  • Bu bir hata mıydı, sabotaj mıydı?

Bu soruların cevabını yalnızca Özgür Mihyaz değil, vicdan sahibi her yurttaş bekliyor.

Barışa giden yol, önce şeffaflıkla açılır. Aksi takdirde o yol da bir mağarada, metan gazında boğulur.


Daha yeni Daha eski