Savaş, insanlığın karanlık yüzüyse; barış, onun en aydınlık umududur. Onun için bazı şeyler yürek ister. Tam da bu noktada barışı sağlamak ise cesaretli insanların işidir..!
DAKTİLO NEWS - Tarih boyunca yeryüzünde yaşanan savaşlar, yalnızca savaşan tarafları değil, aynı zamanda mevcut coğrafya ile birlikte sınırların ötesindeki insanları, doğayı ve tüm canlı yaşamı derinden etkilemiştir. Her savaş; şehirleri, kasabaları ve köyleri yıkmış, toplumları parçalamış, ekosistemleri tahrip etmiş, milyonlarca canlının yaşamını sona erdirmiş, en nihayetinde yürekleri yakmaktan başka bir sonuç bırakmamıştır.
Zaman zaman zorunlu olsa bile insan eliyle başlatılan bu çatışmalar; yalnızca insan popülasyonun yerleşik yaşam sürdüğü alanların ötesinde; toprağa, suya, hayvanlara ve geleceğe de zarar vermiştir. Kısacası savaşlar, toplumların kâbusu olmakla beraber doğayı da talan etmiştir.
Ama her savaş barışa mahkûmdur
Savaşlar ne kadar kanlı ve uzun olursa olsun, tarih bize gösteriyor ki hiçbir savaş sonsuza dek sürmemiştir, sürmeyecektir de. Bu temelde kapılarımızı aralayan ve ülkemizde herkes ve herkesim için fayda sağlayacak BARIŞ SÜRECİ için yediden yetmişe hepimize son derece önemli görevler düşüyor.
Dünya tarihine baktığımızda; Roma’dan Osmanlı’ya, I. ve II. Dünya Savaşları’ndan modern çağın iç savaşlarına kadar bütün çatışmalar, savaşlar müzakere, uzlaşma ve en nihayetinde barış ile sonuçlanmıştır. Bu nedenle süreci iyi okumak, iyi tahlil etmek, iyi anlamak ve iyi anlatmak barışa hasret kalmış herkesin temel görevidir. Onurlu bir geleceğe katkı sunmanın en temel kavramıdır barışı sağlayanların yanında durmak.
Bu gerçeklik, insanlık tarihinin en acı verilerinden biri olsa da aynı zamanda en umut verici yönlerindendir.
Bütün bu gerçeklikleri göz önünde bulundurduğumuzda barış mutlaka kazanır, kazandırı ve kazanmalıdır da! Barış; daima mutluluğa, özgürlüğe, toplumsal eşitliğe; cinsiyet – ırk ayrımı yapmadan, birlikte yaşayıp, birlikte paylaşmaya açılan en emsalsiz kapıdır. Barış emeğin kıymet bulduğu, adaletin sağlandığı, gözyaşı ve kanın dökülmediği, genç bedenlerin soğuk toprağın bağrına düşmeyeceği, genç kadınların dul kalmadığı, çocukların babasız büyümediği en tat verici bir sofradır ki onun için BARIŞ Savaş’ın panzehirizdir, o nedenle “En kötü BARIŞ en iyi savaştan daha iyidir” tezi hayata geçirilerek sağlanmalıdır.
Barışın kıymeti..!
Savaşın karanlığı en değme zehirlerden daha tehlikeli olduğu anlaşıldığında; insanlık, barışın ne kadar kıymetli olduğunu daha iyi kavrar. Barış aynı zamanda yok olmak üzere olan kanserli bir hastayı tedavi edip yeniden hayata dönüştürerek ölümden kurtarmak gibi bir kutsallığa sahiptir. Bunu kavramak için de bir anlamda mangal gibi yürek - cesaret ve üstün bir zekâ gereklidir. O nedenle barışı savunanlar kahramanlıklarıyla, savaş çığırtkanlığı yapanlar ise kandan ‘beslendikleri’ için sinsilikleriyle tarihe geçer. Bu bağlamda her şeye rağmen kanımızın son damlasına kadar mutlaka BARIŞ diye haykıracağız.
Çatışmalar, savaşlar şimdiye dek yok etmekten, yerinden - yurdundan edinmekten ve ocakları söndürmekten, göçten, açlık ve sefaletten başka bir şey getirmemiştir. Onun için barış farkındalıktır ki bu farkındalık ise, halklar ve liderler arasında diyalog kanallarının açılmasına neden olur, birlikte ve kültürel değerlerin inşasına öncülük eder.
Tam da bu noktada barış, çoğu zaman vakit geç olsa da en dibe vurduktan sonra mümkün olma şansına sahiptir.
Barışın taçlandığı anlar tarihte dönüm noktası olmuştur!
Barış antlaşmaları yalnızca siyasi metinler değil, aynı zamanda tarihin akışını değiştiren en önemli mutabakatlardandır. Bunun en bariz örneği ve kanıtı da eline kına yakması gereken mağrur bakışlı genç kızların, kanı kaynayan delikanlıların bu uğurda adeta en değerli yoldaşı olan silahlarını ateşe atıp yakmasıdır. Bu durum bir gerilla için en zor anlar olsa da en mutluluk vericidir toplumsal barış için!
Tarihin derinliğini incelediğimizde; Versailles Antlaşması, Lozan Antlaşması, Dayton Barış Anlaşması ya da Kore Ateşkesi gibi olaylar, savaşların sona erişini ve yeni başlangıçları temsil ettiğini görmemiz kaçınılmaz oluyor. Bu temelde barış sağlanıp vücut bulduğunda toplumlar yeniden inşa edilir, mevcut coğrafyadaki halklar ve uluslararası ilişkiler yeniden şekillenir, insanlar umutla geleceğe bakabilir.
Silahların imhasının ardından doğan umut!
Tarihsel gerçeklik bize şunu açıkça göstermektedir ki yıllarca çektiğimiz acıların nihayeti gelmiştir. Ümit ediyoruz ki artık hiçbir yüreğe ateş düşmesin. Bu anlamda sonuç itibariyle ne kadar büyük olursa olsun, geçmişte olduğu gibi her savaş bir gün mutlaka bitecektir. Er ya da geç de olsa barış; yıkılmış şehirleri, paramparça olmuş toplumları, yok sayılan kültürel değerleri yeniden canlandırarak yaşanabilir demokratik bir toplumu yaratacaktır.