Süveyda'ya saldıranlar arasında yer alan bazı paramiliter gruplar, üniformalarındaki IŞİD bayraklarıyla CNN Türk'ün canlı yayınına çıkarıldı.
DAKTİLO NEWS (ANALİZ) - IŞİD’in 2014 yılında Irak’ın kuzeyindeki Şengal bölgesine gerçekleştirdiği kanlı saldırı sonucunda yaşanan katliamlar dünya kamuoyunun Ezidî halkının yaşadığı soykırımla yüzleşmesine neden olmuştu. O dönem IŞİD terörü tarafından on binlerce Ezidî katledilmiş, kadınlar kaçırılmış ve göçe zorlanmıştı. Aradan geçen yıllara rağmen benzer yöntemler, farklı aktörler ama aynı zihniyetle yeniden sahneye konuluyor.
Önce Ezidîler, Aleviler ve ardından da aynı soykırım Dürzilere yönelik yapılıyor. Bu süre boyunca IŞİD terörü ve onun devamı olan oluşumlara Ortadoğu’da en büyük direnişi ise Kürtler gösterdi, etkisiz hale getirdi. Bu karanlık zihniyetin kırıntılar bugün gene aynı yöntemle insanlığa karşı suç işliyor.
Bugünlerde Suriye’nin güneyindeki Süveyda kentinde yaşanan saldırılar, bu kez Dürzi topluluğunu hedef alıyor. Bedevi Arap aşiretlerinin yer aldığı ve El Nusra ile IŞİD geçmişine sahip terörist kalıntıların da dahil olduğu bu saldırılar, sinsi bir strateji ile katliamlar yapıp insanlık suçu işlemekten geri kalmıyor. Bunun tek amacı ise mezhepsel kin – nefret ve korku yaymaya yönelik bir zihniyetten kaynaklanıyor.
Hatırlayacağımız gibi Şengal saldırısında IŞİD’in temel amacı, sadece toprak kazanmak değil, aynı zamanda Ezidî inanç topluluğunu tümden ortadan kaldırmaktı. Bu bağlamda uygulanan yöntemler; köy baskınları, sistematik tecavüzler, köleleştirme ve toplu infazlar halinde bir soykırım politikasını bariz bir şekilde ortaya koyuyor. Aynı kirli ideolojinin bir uzantısı olarak bugün Süveyda’da yaşanan gelişmeler, bölgedeki Dürzîlerin de benzer bir tehdit altında olduğunu gösteriyor. Süveyda’daki çatışmalarda kullanılan yöntemler ev baskınlar, suikastlar ve sivilleri hedef alan milis saldırıları IŞİD’in klasik taktiklerinin güncellenmiş versiyonu olarak ortaya çıkıyor.
Aynı yöntem şu anda Suriye’nin başında bulunan geçici yönetimin bir süre önce Alevilere yönelik yaptığı işkence ve katliamlar sonucunda da baş göstermişti. Bir yandan Alevilere yönelik baskılar devam ederken, bu sefer sistematik bir şekilde Dürziler hedef alınıyor.
Bu saldırılar arasındaki benzerlik sadece eylem biçimlerinde değil, aynı zamanda saldırgan grupların oluşumunda da gözlemleniyor. Şengal’e saldıran IŞİD grupları büyük ölçüde yerel Sünni aşiretlerin içinden devşirilmiş, Arap milislerden oluşuyordu. Süveyda’da ise saldıranların önemli bir kısmı, Dera ve Kuneytra bölgelerinden gelen Bedevi Arap aşiretleri ve geçmişte El Nusra veya IŞİD saflarında savaşmış teröristlerden oluşmaktadır. Bu, bölgesel güçlerin aynı toplumsal damarları kullanarak yeni çatışma alanları yaratabildiğini ve "eski teröristlerin yeni cephelerde" yeniden devreye sokulduğunu gösteriyor.
Ayrıca her iki saldırıda da merkezi otoritenin zaafları belirleyici rol oynamaktadır. Şengal’de Irak ordusunun ani geri çekilmesi sonucu oluşan boşluk, IŞİD’e alan açmıştı. Süveyda’da ise Suriye rejiminin bölgeyi yeterince korumaması, hatta Dürzilere saldırıda bulunması dikkat çekiyor. Bu da göstermektedir ki, sadece militan grupların varlığı değil, aynı zamanda zayıf devlet yapılarının ve istikrarsız politik ortamların bu tür saldırılara zemin hazırladığı ortadadır.
Stratejik hedef açısından bakıldığında, bu saldırılar sadece birer katliam değil, aynı zamanda toplumsal ve mezhepsel haritanın yeniden çizilmesine yönelik müdahalelerdir. Ezidîlerin Şengal’den sürülmesi ile Dürzîlerin Süveyda’da kuşatılması, aynı mezhepçi zihniyetin farklı coğrafyalardaki tekrarıdır. Bu durum, "azınlık sindirme" stratejisinin salt dini gerekçelere değil, siyasi ve jeostratejik hedeflere de dayandığını ortaya koymaktadır.
Geçmişe ve günümüze bakıldığında, Şengal ve Süveyda saldırıları arasındaki paralellikler tesadüfî değil, derin yapısal benzerliklerin ürünüdür. Her iki olay da, ideolojik aşırılık, devlet otoritesinin zayıflığı, yerel iş birlikçiler ve etnik - mezhepsel nefreti araçsallaştıran savaş taktiklerinin buluştuğu noktalardır. Bu benzerlikleri görmezden gelmek, gelecekte benzer senaryoların yeniden yaşanmasını engellemeyecek; aksine, tarih tekerrür etmeye devam edecektir. Bu bölge insanına yönelik yapılacak yeni katliamların kapılarını bir kez daha aralamaktadır.