Barış ve “Demokratik Toplum” hayati bir meseledir!


Civan Değer

Türkiye’de Barış ve Demokrasi olmazsa ne olur? Olası kazanımlar ve kayıplarla ilgili değerlendirdiğime yaptığımızda sonuçlar bariz bir şekilde daha net ortaya çıkıyor.

DAKTİLO NEWS (ANALİZ) - Bizim gibi ülkeler için barış ve ileri demokrasi hayati bir olgudur. Barış ve demokratik değerler, bir ülkenin yönetim modeliyle ilgili olmamakla beraber toplumsal huzurun, ekonomik istikrarın, cinsiyet ayrımı olmaksızın birey haklarının ve kültürel çeşitliliğin güvence altına alınması açısından da belirleyici birer temel unsurdur. Türkiye gibi etnik, dini ve kültürel açıdan çok katmanlı toplumlarda, barışın tesisi ve demokrasinin güçlendirilmesi, ortak yaşamın temel taşı olacaktır.

Barış ve Demokrasi’nin sağlanması durumunda toplumsal uyum ve birlikte yaşam koşullarının oluşması kaçınılmaz olacaktır. Bu temelde; barış ortamı, farklı kimliklerin ve inançların bir arada yaşayabildiği kapsayıcı bir toplumla yaratmak mümkün olacaktır. Ötekileştirme ve kutuplaşma sonucunda oluşmuş toplumsal gerilim yerini, birlikte yaşama bırakacağı gibi herkes kendini öz kültürü ve öz kimliğiyle ifade edebilme şansını elde etmiş olacaktır. Bu da ülkeyi kaostan arındırıp toplumsal kenetlenme ile buluşturacaktır.

Ekonomik güçlenme olur

Toplumsal barışın vücut bulması ve somutlaşmasının ardından her şeyden önce ülkede ekonomik güçlenme alanında önemli gelişme elde edecektir. Dünya geneline baktığımızda; istikrarlı ve demokratik ülkeler, yerli ve yabancı yatırımcılar için cazibe merkezi olmuştur her zaman. Bu bağlamda Türkiye, ekonomik potansiyelini barış sürecine bağlantılı bir şekilde paralel olarak daha verimli kullanabilmelidir ki daha güçlü bir ülke haline gelsin.

Genç nüfusun göçü yavaşlar

Bilindiği üzere özellikle gençlerimiz kendi geleceği açısından endişe duyduğu için genel anlamda yurtdışına çıkmayı tercih etmek zorunda kalıyor. Bu da Türkiye’de genç nüfusun azalmasına neden olduğu gibi aynı zamanda beyin göçüne de sebep oluyor. Demokratik hakların tanındığı, ifade özgürlüğünün garanti altında olduğu bir ülkede gençler geleceğini yurt dışında değil, kendi ülkesinde kurmak ister. Bu durum esas alındığında beyin göçünün önüne de geçmek mümkün olacaktır.

Uluslararası saygınlık ve işbirliği güçlenir

Demokratikleşen bir Türkiye, AB başta olmak üzere pek çok uluslararası yapıyla ilişkilerini güçlendirecektir. Asya ve Ortadoğu’da bir barış aktörü hâline gelip emin adımlarla ilerleme şansını elde edebilme imkanı yakalayacaktır. Bu da ülkenin dışarıya karşı imajını daha da güçlü bir duruma getirir. 


Barış ve demokrasi sağlanamazsa çok şey kaybederiz

Eğer kendi iç barışımızı sağlayamazsak çok büyük kayıplarımız olur. Her şeyden önce toplumsal gerilimler derinleşerek geleceğe yönelik sarılması çok zor olan yaralara sebep olabilir. Bu bakımdan Kürt meselesi başta olmak üzere, çözümsüz bırakılan kronik sorunlar, yeni çatışmalara ve ayrışmalara zemin oluşturabilir. Buna bağlı olarak; etnik, mezhepsel ve sınıfsal kutuplaşmalar daha da derinleşerek büyüyebilir.

Demokratik gerileme otoriterleşmeyi pekiştirir

Hukukun üstünlüğü ve özgürlükler askıya alındıkça, ülke otoriter bir yönetime daha fazla bağımlı hale gelir. Bu da ifade özgürlüğünden örgütlenme hakkına kadar birçok alanda kısıtlamalar getirir. Bu kısıtlamalar ise yeni toplumsal gerginliklere neden olur. İşte bunun olmaması için de adaletin uygulanması ve dolayısıyla toplumsal barışın mutlaka sağlanması gerekir. 

Beyin göçü ve umutsuzluk derinleşir

İç barış sağlanamazsa, ülkenin en üretken ve eğitimli nüfusu, yaşam hakkı ve özgürlük arayışıyla yurt dışına göç eder. İçeride ise gelecekten umudu kalmamış bir kuşak büyür. Bu da bilginin, bilincin, üretimin daha da cılız bir hale gelmesine neden olur. Sonuç itibariyle bilgi yerini daha derin bir cehalete bırakmak zorunda kalır. Bunun sonu da yeni felaketlere zemin hazırlar. 

Şiddet döngüsü yeniden tırmanır

Barış sürecinin başarısızlığa uğraması durumunda, silahlı çatışmaların geri dönmesi riskini artırır. Devlet dışı aktörlerin veya radikal grupların etkisi güçlenir. Tam da bu noktada şeffaf bir şekilde somut adımların bir an evvel atılması ve pratiğe dönüştürülmesi kaçınılmazdır. 

Geleceğe dair karar noktasında diyaloğun daha hızlandırılması gerek

Türkiye, geleceği açısından çok ince bir çizgiden geçiyor. Ya geçmişin çatışmacı ve baskıcı diline dönerek yeni kayıpların kapısına neden olacak ya da hakikatle yüzleşip eşit yurttaşlık temelinde demokratik bir düzeni inşa edecektir. Mevcut durum değerlendirildiğinde ise geleceğe dair umudun günbegün rengârenk yeşerip ışık saçtığı görülmektedir. 

Toplumsal barışın ön şartı, adaletin tesis edilip işlevini uluslararası standartlarda yerine getirmesidir. Geçmişle yüzleşmekten korkmayan bir demokrasi anlayışı, hem içerideki sorunlara çözüm olur hem de bölgede istikrarın teminatı hâline gelir.

Demokratik Barış, sadece bir hedef değil aynı zamanda mecburiyettir

Barış ve demokrasi bir tercih değil; Türkiye’nin bölünmemesi, büyümesi ve gelişmesi için bir zorunluluktur. Kapsayıcı bir anayasa, eşit yurttaşlık hukuku, ifade ve kimlik özgürlüğü gibi temel kavramlar olmadan; ne kalkınma sürdürülebilir, ne de toplum nefes alabilir. Barış, bir “lüks” değil; gelecek için en temel ihtiyaçtır. 


Daha yeni Daha eski