Civan DEĞER
Bir dönem itibarı yüksek, saygı duyulan mesleklerden biri olan gazetecilik; günümüzde dejenere olmuş, toplumsal güven erozyonunun da en yoğun yaşandığı alanlardan biri haline geldi. Bu olumsuz değişimin temelinde hem dijitalleşmenin hızla yayılmasıyla birlikte artan bilgi kirliği, hem de meslek ahlakından uzak bireylerin bu camiada çoğalması yatıyor.
SOSYAL MEDYA VE "ÇAKMA GAZETECİLER"
Teknolojinin ve sosyal medyanın gelişmesiyle birlikte, "gazeteciyim" diyerek ortaya çıkan ama bu mesleğin etik sorumluluklarından, ahlakından ve ilkelerinden bihaber kişiler çoğaldı. Değim yerindeyse, adeta "ipini koparanın gazeteci geçindiği" ve bu sayının da maalesef çoğunlukta olduğu bir dönemdeyiz. Bu çakma gazeteciler hem kamuoyunu bilgi kirliliğine maruz bırakıyor hem de sahtekârlıklarıyla gerçek gazetecilerin itibarını zedeliyor.
USTA-ÇIRAK GELENEĞİNDEN BUGÜNE
Gazeteciliğe başladığımız dönemde, meslek yalnızca haber yazmak değildi; aynı zamanda bir adap ve edep meselesiydi, meslek büyüklerimize karşı saygıda kusur etmezdik. O dönem ismi Basın Yayın Yüksek Okulu olan mekteplilerle karşılaştığımızda her ne kadar farklı bir havaları olsa da imrenerek bakıyorduk. Öte yandan bir anlamda usta - çırak ilişkisi içinde meslek öğrenilir, sadece teknik değil, insan ilişkileri ve toplumsal sorumluluk bilinci çizgisinde gazetecilik yapardık. O yıllarda bilgisayarlar yaygın değildi. Daktiloyla yazılan haberler, zarflara konarak otobüsle ya da faks yoluyla merkez büroya ulaştırılırdı. Çok acil durumlarda ise bu haberleri fotoğraflarla birlikte uçakla gönderdiğimiz bile olurdu.
KARANLIK ODANIN AYDINLIĞI
Dijital medyanın olmadığı 90’lı yıllar ve öncesi fotoğraflar filmli makinelerle çekilir, ardından karanlık odalarda tab edilirdi. Analog makinelerde çekim yapmak, ciddi teknik bilgi ve dikkat gerektirirdi. Işık, kadraj, renk ayarımı, alan derinliği gibi detaylar tamamen manuel olarak fotoğrafçı tarafından ayarlanarak yapılırdı. Yanı fotoğraf makinesini biz yönetirdik. Şimdi ise dijital makinelere esir düşen fotoğrafçılar var. Bugünkü gibi "hazır sofralar" yoktu; her kare bilgi ve emek isterdi. Oysa günümüzde, bu emeğin yerini kolaycılık aldı ve ne yazık ki bu kolaylık daha fazla kıymet görüyor.
GERÇEK GAZETECİLER BASKI ALTINDA
Bugünün medya ortamında ise işini hakkıyla yapan gazeteciler işsizlikle, sansürle ya da baskı politikalarıyla karşı karşıya. Özellikle araştırmacı gazetecilik; sorgulayan, gerçeğin peşinde koşan bir duruş olduğu için cezalandırılıyor. Bu durum yalnızca meslektaşlarımızı değil, halkın haber alma hakkını da doğrudan kısıtladığı gibi aynı zamanda tehdit ediyor.
DEFOLU KİMLİKLER VE KÜLTÜREL EROZYON
Gazetecilikle uzaktan yakından ilgisi olmayan, ömrü boyunca bir kitap dahi okumamış, dile ve bilgiye saygısı bulunmayan kişiler ne yazık ki bugün medya sahnesinde kolay bir şekilde yer bulabiliyor. Bu yalnızca gazetecilik mesleği için değil, toplumun genel kültürel seviyesi açısından da ciddi bir uyarı niteliğindedir. Çünkü bir toplum kimi alkışlıyorsa, o toplumun zihinsel eşiği de oradadır.
GERÇEK GAZETECİLİK IŞIK TUTMAKTIR
Sonuç itibariyle gazetecilik, sadece bilgi aktarmak değil; topluma ışık tutmak, hakikatin izini sürmektir. Dijital gürültüye rağmen, hâlâ işini hakkıyla yapan, gerçeğin peşinden ayrılmayan gazeteciler var. Ve onlar sayesinde gazeteciliğin onuru, gölgeler arasında dahi olsa, yaşamaya devam ediyor. Görsel: Canva