Barışın ayak bağı: “İthal ülkücü” Ümit Özdağ

 


Civan DEĞER'in yazısı

Barış ve demokratikleşme alanında Türkiye’de tarihi adımlar atılmaya başladığı bu günlerde neredeyse her siyasi parti ve toplumun hemen hemen bütün kesimleri tarafından bu süreç destek görürken çıkan bazı cılız sesler ayak bağı olmaya devam ediyor.

DAKTİLO NEWS - Yaklaşık kırk yılı aşkın bir süredir Türkiye’nin doğusundaki Kürt coğrafyasında devam eden çatışmalı süreç, yalnızca askeri ya da güvenlik eksenli bir sorun değil; buna sebep olan ya da olmak zorunda kalan başka nedenler de var. Çatışmalar ve kayıplar; toplumsal, siyasal ve kültürel boyutlarıyla çok yönlü; silinmesi zor olan bir kriz olarak hafızalara kazındı. Yıllarca devam eden bu sürecin faturası ağır oldu. Binlerce insan yaşamını yitirdi, milyonlarca yurttaş yerinden edindi, ekonomik kaynaklar tükendi, toplumsal bağlar zedelendi. Tüm bu acıların ardından, bugün Türkiye’nin önünde tarihi bir fırsat penceresi açılıyor. Barış ve demokratikleşme umutlarının yeniden konuşulduğu bu dönemde, sürecin olgunlaşmasını isteyen toplumsal destek oldukça yüksek.

FAŞİZAN AMA CILIZ SESLER

Yapılan kamuoyu araştırmaları ve toplumsal nabız yoklamaları sonucunda Türkiye halklarının büyük çoğunluğunun kalıcı barıştan yana olduğunu gösteriyor. Ancak bu sürece karşı çıkan bazı siyasi aktörler, özellikle de milliyetçi reflekslerle faşizanca hareket eden küçük partiler ve temsilcileri, kamuoyunda dikkat çekmeye çalışan çıkışlar yapmayı sürdürüyor. Ümit Özdağ ve Müsavat Dervişoğlu gibi isimlerin sürece dair dile getirdiği olumsuz ve dışlayıcı söylemler, toplumun geniş kesimleri tarafından "çözüm karşıtlığı" olarak yorumlanıyor.

HAKARET DEĞİL, SAĞDUYU KAZANMALI

Şah damarı kadar değerli olan barış gibi tüm halklar açısından yaşamsal bir konuda kimin inisiyatif aldığı değil, barışın gerçekten sağlanıp sağlanamayacağı önemlidir. Tam da bu noktada bireysel ya da partisel menfaatlerin ötesine geçmek, tüm ülkenin geleceğini gözeten bir yaklaşım sergilemek gerekir. Ancak bazı siyasiler, bireysel çıkarları uğruna demokratikleşme sürecinin taşıdığı potansiyeli itibarsızlaştırmak adına gerçek dışı, dışlayıcı ve ayrımcı bir dil kullanmaktan kaçınmamaktadır. Bu yaklaşım yalnızca çözüm arayışını baltalamakla kalmaz; toplumsal kutuplaşmayı da derinleştirir, kin ve nefrete davetiye çıkarır.

MECLİS KOMİSYONUNA KARŞI OLMAK NE ANLAMA GELİYOR?

Yakın dönemde gündeme gelen ve Meclis çatısı altında kurulması planlanan “Çözüm Komisyonu” gibi yapılar, sorunların demokratik zeminde ele alınması açısından oldukça önemli ve değerli araçlardandır. Bu komisyonlara katılmayı reddetmek, siyaset kurumunun çözüm üretme kapasitesini zayıflatmak anlamına gelir. Diyalog ve müzakere yerine çakma kahramanlık diline sarılan siyasi aktörlerin, barış sürecini güçleri yetmese de sabote etmeye çalışmaktan başka bir katkısı bulunmamaktadır.

SORUN KİMİN BAŞLATTIĞI DEĞİL, NASIL ÇÖZÜLECEĞİ ESAS ALINMALIDIR

Toplumsal barış, kişisel ya da ideolojik hesaplara feda edilemeyecek kadar kıymetlidir. Bugün Türkiye’nin ihtiyacı olan şey; karşılıklı güvensizliği aşmak, adalet ve eşitlik temelinde yeni bir toplumsal sözleşme inşa etmektir. Bu süreçte kimlerin rol oynadığı değil, sonuçta barışın ve demokrasinin kalıcı hale getirilip getirilemediği belirleyici olacaktır. 

İTHAL ÜLKÜCÜ JAPON ÜMİT VE MÜSAVAT EFENDİ

Bir yandan ülkedeki insanların yüzde doksanından fazlası barış sürecine destek verirken, öte taraftan ithal ülkücü Japon Ümit Özdağ ile çeyrek ülkücü Dervişoğlu’nun ırkçı saldırıları devam ediyor.

Huysuzluğu ve tutarsızlığı nedeniyle önce MHP’den kovulan, ardından İYİ Parti’de de barınamayan Ümit Özdağ, bugünlerde barışa karşı nefret kusmakla meşgul. Elbette sizin gibi eski ülkücü artıklarından barış için destek beklemek mümkün değil. Ancak en azından susun da gerçek ülkücüler bu kutsal sürece katkı sunabilsin.

Üstelik ülkenin geleceği için temsilci verecek CHP'yi bile hedef alarak süreci baltalamaya çalışıyorsun. Ne yaparsanız yapın, sizin gibiler çatlasalar da patlasalar da bu ülke barış ve dolayısıyla gerçek demokrasi ile taçlanacaktır.

Bu söylemlerde Ümit Özdağ’dan geri kalmayan Müsavat Dervişoğlu da her fırsatta barış isteyenlerin ayağına dolanıyor. "Ülkücü" olduğunu iddia eden ama Arapça'da "eşitlik ve denklik" anlamına gelen ismine bile ters düşen Dervişoğlu'nun barış karşıtı açıklamaları toplumda hiçbir karşılık bulmuyor, hiçbir kıymeti harbiyesi kalmıyor. Bu kirli politika ile sözde şirin görünmek maksadı güden ve ülkücülerin oylarını ‘nasıl alırız’ hesabı yapan Özdağ ve Dervişoğlu gibilerine rağmen barışın güneş gibi doğacağından şüphemiz yoktur.

GERÇEK CESARET BARIŞA OMUZ VERMEKTİR!

Türkiye, artık çatışmalarla kaybedecek bir tek günü dahi olmayan bir eşiğe gelmiş durumdadır. Toplumun büyük çoğunluğu, barışa dair her türlü adımı desteklemekte ve çözüm odaklı siyaseti öncelemektedir. Bu ortamda hâlâ çatışmacı dilden beslenen, toplumu kutuplaştıran ve sürece engel olmaya çalışan yaklaşımlar tarihin yanlış tarafında kalmaya mahkûmdur. Gerçek cesaret; halkların ortak geleceği için, önyargıları değil umutları çoğaltmaktır.


Daha yeni Daha eski