Civan Değer
DAKTİLO NEWS - CHP’de Özgür Özel’in genel başkanlığa seçilmesi, uzun süredir parti içinde biriken tartışmaları su yüzüne çıkarmaya devam ediyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun 13 yıllık genel başkanlığı sonrası gelen bu değişim, başlangıçta “yenilenme” beklentisi doğurmuştu. Ancak çok kısa sürede “şaibe” iddiaları, görevden almalar ve tutuklamalarla gölgelenen bir sürece dönüştü. Ekrem İmamoğlu’nun etrafındaki soru işaretleri, yerel yöneticilerin tutumları ve parti içi hizipler CHP’yi adeta iç savaşa sürüklüyor.
İSTİFALAR, PARTİ DEĞİŞİKLİKLERİ VE ÇERÇİOĞLU ÖRNEĞİ
Son yıllarda CHP’nin en dikkat çeken belediye başkanlarından biri olan Özlem Çerçioğlu, partiden ayrılarak AKP’ye geçti. Bu geçiş, yalnızca Aydın özelinde değil, tüm Türkiye siyaseti açısından şok etkisi yarattı. Çerçioğlu CHP’deyken hakkında ciddi bir yolsuzluk dosyası gündeme gelmemişti. Ancak AKP’ye geçtikten hemen sonra CHP cephesinden “yolsuzluk” ve “hırsızlık” suçlamalarının dillendirilmesi büyük bir çelişkiyi açığa çıkardı. CHP’deyken iyi, AKP’ye geçince neden kötü oldu? Burada, şu kritik sorular öne çıkıyor:
Madem yolsuzluk yapıyordu, neden parti içindeyken sessiz kalındı?
Eğer sessiz kalındıysa, bu durum çıkar ilişkisi mi doğuruyor?
Siyasetçiler parti değiştirdiğinde “suçlu” ilan edilmek, CHP’nin etik değerleriyle bağdaşır mı?
Bu tablo, CHP’nin kendi iç denetim mekanizmalarının ne kadar işlediğini ve parti kültürünün hangi noktada zayıfladığını sorgulatıyor.
“KAYYUM” KRİZİ VE GÜRSEL TEKİN’İN MAHKEME KARARIYLA İSTANBUL’A ATANMASI
Tüm bu tartışmaların ortasında İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik görevden alındı ve yerine Gürsel Tekin yerel mahkeme kararıyla atandı. Mahkeme kararıyla gelen bu süreç, kamuoyunda “CHP’nin kendi söylemleriyle çelişmesi” olarak değerlendirildi. Zira CHP yıllardır kayyum politikalarına karşı çıkarken, bugün kendi iç işleyişinde benzer bir durumla karşı karşıya kalıyor.
Bu noktada kayyumdan öte Ekrem İmamoğlu ve parti içi oluşturduğu “özel” örgütün kurultay esnasında yapmış olduğu “yolsuzlukları” sorgulamak gerekirken ve durum şaibelerle kafaları karıştırırken mahkeme kararıyla atanan Gürsel Erol’un durumu niçin bu kadar dillendiriliyor?
Her şeyden önce kayyumlara karşıyız. Kayyumların seçilmişlerin yerine atanmasını da etik bulmuyoruz. Bir Kürt olarak ne kadar büyük bir haksızlık olduğunu bu haksızlığı çok iyi bilen biriyim. Ama burada durum çok farklı. Her fırsatta hak, hukuk ve adaletten bahseden CHP’nin mevcut yönetimi bu konuda ne kadar şeffaf? Özgür Özel’in genel başkan seçilmesinin ardından CHP’de çığ gibi büyüyen usulsüzlükler sonucunda kendi ayaklarına sıkarak kendi elleriyle bindikleri dalı kestiler. Bu durumda Gürsel Tekin’in haksız olduğunu düşünmemekle beraber mevcut parti yönetimi tarafından kendisine yönelik başlatılan linç girişiminin gereksiz olduğu kanaatindeyim. Gürsel Tekin’i kusuru ilan eden CHP’liler acaba ne kadar kusursuz?
GÜRSEL TEKİN’İN ATAMASI İLE İLGİLİ ÖNE ÇIKAN SORULAR ŞUNLAR
Mahkemenin gerekçesi neydi?
Bu karar, sadece hukuki mi, yoksa parti içi güç dengelerinin sonucu mu?
Gürsel Tekin’in “eski CHP’liler” ile yeni yönetim arasındaki sembolik anlamı nedir?
İmamoğlu faktörü, güçlü aday mı veya krizin kaynağı mı?
CHP içindeki tartışmaların merkezinde Ekrem İmamoğlu var. İstanbul seçimlerinde kazandığı başarıyla “umut simgesi” haline gelen İmamoğlu, kurultay sürecinde de kilit rol oynadı. Ancak kulislerde onun yöntemleri, delegeler üzerindeki baskı iddiaları ve perde arkasındaki pazarlıkları tartışılıyor akıllara şu soruları getiriyor…
İmamoğlu gerçekten partinin geleceğini taşıyacak bir lider mi, yoksa krizin derinleşmesinde rol oynayan bir aktör mü? Kılıçdaroğlu’nun yenilgisi mi yoksa tasfiye oyunu mu?
Bir diğer tartışma başlığı da Kemal Kılıçdaroğlu’nun kurultaydaki mağduriyeti ve dolayısıyla mağlubiyeti. Kılıçdaroğlu resmi sonuçlara göre seçimi kaybetti. Ancak parti tabanında, kongre salonunda yapılan pazarlıkların, delegelere uygulanan baskıların ve “gizli mutabakatların” gölgesinde bu yenilginin ne kadar meşru olduğu hâlâ sorgulanıyor…
Kılıçdaroğlu gerçekten demokratik bir süreçle mi kaybetti, yoksa tasfiye mi edildi?
Bu süreç, CHP’nin kurumsal hafızasında nasıl bir yara açtı?
TARİHSEL PERSPEKTİF
CHP, 1970’lerden bu yana sık sık iç bölünmeler ve hizip savaşlarıyla anılıyor. Bülent Ecevit’in “ortanın solu” çıkışı, Deniz Baykal dönemindeki hizipler, Kılıçdaroğlu’nun parti içindeki uzun liderliği ve şimdi Özgür Özel’in bulaştığı zorluklar aslında aynı zincirin halkalarıdır. CHP’nin “parti içi demokrasi” söylemi çoğu zaman kağıt üzerinde kalırken, fiili olarak hizipçilik ve güç mücadeleleri ön plana çıkıyor.
KAMUOYUNUN ALGISI VE GELECEĞE DAİR SENARYOLAR
Bugün kamuoyunda CHP’nin imajı ciddi şekilde zedelenmiş durumda. Bir yandan AKP’ye geçen isimlere karşı tutarsız açıklamalar, diğer yandan “kayyum” tartışmaları, CHP’nin “adalet” ve “etik” vurgularını gölgelemekte. Özellikle kurultay ile ilgili şaibeler yaşanan çıkmazı daha da derinleştiriyor.
CHP İÇİN KAÇINILMAZ HESAPLAŞMA
Mahkeme kararlarına ve devam eden davalara bakılırsa son kurultayla beraber Ekrem İmamoğlu’nun da etkisiyle müthiş bir “yolsuzluk” zinciri ve yozlaşma esintileri devam etmektedir. Bu durum da görünen o ki, CHP artık ertelenmiş tüm tartışmalarıyla yüzleşmek zorunda. Çelişkili açıklamalar, istifalar, “kayyum” tartışmaları ve liderlik krizleri, partinin geleceğini belirleyecek. Eğer CHP gerçek bir iç muhasebe yapmazsa, yalnızca bugünü değil, gelecekteki siyasi varlığını da sekteye uğratabilir. Fotoğraf: BBC