Civan Değer
DAKTİLO NEWS - Abdullah Öcalan’ın “umut ilkesi” ifadesi, yalnızca duygusal bir çağrı değil; derin bir toplumsal ve felsefi anlam içerir. Bu kavram, Alman düşünür Ernst Bloch’un “Prinzip Hoffnung” (Umut İlkesi) eserinde tanımladığı biçimiyle, geleceğe dair sadece bir beklenti değil, aynı zamanda dönüştürücü bir güçtür. Umut, toplumsal değişimin ve yeni bir yaşam biçiminin itici gücü olarak görülür. Öcalan da bu kavramı, Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi sürecine uyarlayarak kullanır. Onun için umut, bir halkın sadece beklediği değil, devletin yaratması gereken bir gerçekliktir.
ÇÖZÜM ARAYIŞI VE DEVLETİN ROLÜ
Öcalan’ın bu sözü, Kürt sorununda şayet Kürtler sorunsa; ki değildir, barış ve demokratik çözüm tartışmalarının merkezinde okunmalıdır. Öcalan, uzun yıllardır devletin inisiyatif almadığı sürece çözümün kalıcı olamayacağını savunur. “Umut ilkesi devletin atması gereken bir adımdır” derken, çözüm sürecinin moral ve politik temelini oluşturacak ilk somut adımın devletten gelmesi gerektiğini vurgular. Çünkü halkın devlete güveni olmadan, ne silahların susması ne de toplumsal barışın kalıcılaşması mümkündür. Devletin bu adımı, inkâr ve bastırma politikalarından uzak, halkların eşitliğini ve özgürlüğünü tanıyan bir demokratik dönüşüm yönünde olmalıdır.
ETİK BİR YENİLENME ÇAĞRISI
Öcalan’ın söyleminde umut, yalnızca bir barış beklentisi değil; ahlaki ve siyasal bir dönüşümün yeniden inşa anlamına gelir. Devletin “umut ilkesiyle” hareket etmesi, geçmişle yüzleşme, adalet ve eşitlik temelinde yeni bir toplumsal sözleşme yaratma sorumluluğunu üstlenmesi demektir. Bu anlayış, devletin sadece güvenlikçi politikalarla değil, vicdan ve adalet eksenli bir yaklaşımla hareket etmesini şart koşar. Umut ilkesi burada bir etik pusula işlevi görür, yani devletin politik tutumuna insani bir yön kazandırma çağrısıdır.
BARIŞIN GERÇEK KOŞULU
Öcalan’ın bu vurgusu, olası bir çözüm süreci ya da yeniden başlayan diyalog tartışmalarıyla doğrudan ilişkilidir. “Umut ilkesi” ifadesi, tek taraflı ateşkeslerin ya da iyi niyet açıklamalarının ötesinde, devletin güven verici bir irade göstermesi gerektiğini hatırlatır. Çünkü umut, halkların ortak yaşam inancını besleyen en temel değerdir; bu değer yoksa, hiçbir süreç uzun ömürlü olamaz. Devlet umut yaratmadıkça, barışın zemini kuruyacaktır. Dolayısıyla Öcalan’ın sözü, hem stratejik hem de moral bağlamında bir uyarıdır: “Barış, devletin atacağı umut dolu adımlarla başlar.”
UMUDU YENİDEN KURMAK
Öcalan’ın “Umut ilkesi devletin atması gereken bir adımdır” cümlesi, yalnızca bir çağrı değil, bir sorumluluk hatırlatmasıdır. Devlet, geçmişin güven kaybını onaracak, toplumsal barışı kuracak ve halkların geleceğe inancını yeniden yeşertecek politikaları hayata geçirmekle yükümlüdür. Bu, aynı zamanda halklara da dolaylı bir mesaj içerir. Umut, bir bekleyiş değil; birlikte inşa edilmesi gereken bir ilkedir. Fakat bu inşanın ilk taşı, devletin elindedir.