Zirvelerden seslenen umut!


Civan Değer

Bugün dağlardan tarihi bir adım daha atıldı.

Demokratik toplum felsefesi doğrultusunda, Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla başlayan çekilme süreci barışın kapılarını aralayarak genişlemeye devam ediyor.

Onca yılın çatışması, acısı ve yitimi arasında yeniden bir umut filizlendi.

Silahların değil, sözcüklerin konuşacağına inananların umudu, sonsuz bir güneş gibi yayılıp adım adım toplumsal özgürlükle taçlanıyor.

BİR HALKIN YOLCULUĞU

PKK’nin bulunduğu alanları terk etmeye başlaması yalnızca bir taktik değişikliği değil.

Bu adım, bir halkın yıllar boyunca ortaya koyduğu direnişin ve inancın sonucudur.

Bu pratik, yüreklerimize, en kızgın alevler ortasında serin bir su gibi işleyerek insanlık tarihinde emsalsiz bir dinginliğe rehberlik ediyor.

Yıllarca göğüslenen zorluklarla ilmik ilmik dokunan, sabırla zirveye erişen bir felsefenin yürüyüşüdür bu.

İnce, uzun ama kalıcı bir yol. Çünkü barış, bir kez inananın kalbinden kolay kolay çıkmaz.

BARIŞIN ORTAK SORUMLULUĞU

Bu çekilme yalnızca Kürtlerin değil; bu topraklarda eşitlik, adalet ve özgürlük isteyen herkesin meselesi ve umududur.

Çünkü mesele artık kimliklerin, sınırların ya da dağların ötesindedir.

Bu, insanın kendi ülkesinde eşitçe yaşayabilme hakkıdır.

Ama şu sorular hâlâ yanıtsız:

Devlet bu sese gerçekten kulak veriyor mu?

Barışın dili yalnızca bir tarafın sabrına mı emanet edilecek?

SÖZDEN ÖTE YASAYA!

Bugünlerde sıkça “demokratik toplum”, “barış süreci” ve “kardeşlik” gibi söylemleri sıkça duyuyoruz.

Ancak bu söylemler henüz bir yasaya, bir güvenceye, bir eyleme dönüşmüş değil.

Öcalan hâlâ fiziki özgürlüğünden yoksun.

Demokratikleşme süreci hâlâ anayasal bir temele kavuşmadı.

Ve en önemlisi, halklar hâlâ eşit bir zeminde buluşamadı.

Barış yalnızca dağdan inmekle olmuyor; şehirde bir kapının açılmasıyla da başlıyor ve olgunlaşıyor.

Bir anayasa maddesiyle, bir adalet duygusuyla, bir vicdanla...

Bir halkın “ben de bu ülkenin eşit parçasıyım” diyebilmesiyle mümkün oluyor.

FIRSATIN KIYMETİ

Çekilme, yıllardır kanayan bir yarayı iyileştirmek için tarihi bir fırsattır.

Ancak bu fırsatın bir karşılığı olmalı.

Devlet, bu adımı havada bırakmamalı.

Çünkü barış, tek tarafın iyi niyetiyle değil, iki tarafın cesaretiyle mümkündür.

SESSİZ DAĞLARIN ARDINDA

Bugün dağlar sessiz.

Ama bu sessizlik kalıcı olur mu, yoksa yeniden bir fırtınaya mı döner, bunu devletin atacağı adımlar belirleyecek.

Bazen bir halkın umudu, bir satırlık yasa değişikliğine ya da bir özgürlük cümlesine bakar.

Ve ben inanıyorum!

Eğer bir gün barış gerçekten bu topraklara gelirse, o gün ne silahlar konuşacak ne de faşizan sözcükler değer bulacak...

Yalnızca rüzgârın sesi duyulacak.

Özgürce, eşitçe, barış içinde bütün yürekleri sevgi saracak. 


Daha yeni Daha eski